Türkiye’de sigortacılığın gelişmesi yangınlar ve batılaşmanın etkisi büyük oldu.
Osmanlı’da 19. yüzyılda, dış ticaretin odak noktası olan kentlerde, batılılaşma ile bir değişim başladı. Belli bir kesimin Avrupa mallarını hızla tüketmeye başladığı bu süreçte özellikle İstanbul, batı mimarisi karakteristiklerine sahip yapılar ile bezenmeye başladı. Bu yeni yaşam biçimi ve alışkanlıkları belki de Osmanlı ülkesinde yabancı sigorta şirketlerinin yerleşmesinin asıl nedenidir. İstanbul’un bütün tarihi boyuca en büyük dertlerinden biri olan yangınlara karşı ilk kez 19. yüzyılın sonlarına doğru sigortalanarak güvence edinme ihtiyacı gündeme gelmiştir. Osmanlı Devleti’nde yaygın olarak yabancı sigorta şirketlerinin faaliyete geçmelerinin başlangıcının 1870 Pera Yangını olarak gösterilmesi bunun en belirgin nedenidir. Çünkü Pera, kentin Avrupa finans kapitali ile ilişkide bulunduğu bir finans merkezi idi. Sakinlerinin önemli bir bölümünü gayrimüslimlerin, levanten ve Osmanlı Devleti’nde ikamet eden yabancıların oluşturduğu Pera, XIX. yüzyılda ortaya çıkan yaşam biçimi ve tüketim alışkanlıkları ile değişimin simgesi ve merkezi sayılıyordu. Bu nedenle İstanbul’da sermaye birikiminin kalbi olan Pera’nın yanması, doğal olarak sigortalanma düşüncesini beraberinde getirmiştir.
Osmanlı hukukunda sigortaya ilişkin ilk hükümler
28 Temmuz 1850 tarihli Kanunname -i Ticaret’in 29. maddesi ile kara sigortalarından önce deniz sigortalarına ilişkin yasal düzenlemeler yapılmıştı.
Yaygın bir görüşe göre 1870 Pera yangını Osmanlı Devleti’nde yabancı sigorta şirketlerinin faaliyete geçmelerine neden olan önemli bir gelişme idi. Ancak Pera Yangını’ndan önce deniz sigortaları ile ilgili olarak Osmanlı Devleti’nde ilk kez 1862’de İstanbul’da Giorgio ve Roberto Casseratto Kardeşler tarafından Rivnione Adriatica di Sigurta (RAS)’ın bir acentesi açılmış ve bu acente 1874’e kadar faaliyetlerini sürdürmüştür. Pera Yangını’ndan bir süre sonra 1872 ‘de Bank Hanson adlı bir İngiliz Bankası’nın önderliğinde Sun, Northern ve North British adındaki 3 İngiliz sigorta şirketi İstanbul’da faaliyete geçmişti.
Osmanlı Devleti’nde sigortacılığın gelişimi açısından 1898 yılı önemli bir tarihtir çünkü o yıl faaliyette bulunan, sayıları 44’ü bulan sigorta şirketleri bir güvenlik örgütü ve ortak bir yangın sigorta tarifesi hazırlamak üzere bir araya gelmişlerdi.
Bu oluşumun temsilcilerinin bir araya geldiği 12 Temmuz 1900 tarihli toplantıda; İstanbul’da faaliyette bulunan Yangın Sigorta şirketleri Sendikası adı altında bir derneğin kuruluşu, 1 Ağustos 1900’den itibaren geçerli olmak üzere ortak bir yangın tarifesi uygulaması; devamlı bir denetim mekanizmasının oluşturulması kararları alınmıştı. 1916 yılında tescil işlemleri yeniden düzenlenirken dernek, Türkiye’de çalışan sigorta şirketleri cemiyeti adını aldı.
12 Aralık 1914’de Ecnebi Anonim ve Sermayesi Eshama Münkasım şirketler ile Ecnebi Sigorta şirketleri Hakkında Kanun-ı Muvakkat ile Osmanlı Devleti’nde faaliyette bulunan yabancı sigorta şirketleri tescile ve teminat göstermeye zorunlu tutulmuşlardır. Daha sora çıkarılan bir diğer kanun ile yangın ve nakliyat primleri üzerinden %3, hayat sigortası primleri üzerinden %2 oranında vergi alınmaya başlanmıştır.
Osmanlı Umum Sigorta şirketi’nin kuruluşu
Osmanlı Devleti’nde kurulan ilk sigorta şirketi, sermayesi yabancılara ait olan Osmanlı Bankası, Tütün Rejisi ve Duyun-ı Umumiye İdaresi’nin ortaklığıyla kurulan Osmanlı Umum Sigorta şirketi idi. şirketin acentelik işlerini Osmanlı Bankası ve Tütün Rejisi şubeleri yerine getiriyordu.
Sigorta zihniyet engeline takıldı.
Osmanlı Devleti’nde genelde sigortacılığın özelde ise yerli sigorta şirketlerinin gelişememesinin belirli nedenleri vardır. Bu nedenlerin başında sermaye birikiminin yetersizliği gelmektedir.
Yerli sermayeye dayanan sigorta şirketlerinin gelişmemesi de sigortacılık faaliyetlerinde bulunacak yerli şirketlerin kurulmasına imkan verecek düzeyde sermaye birikiminin olmaması ve bunun yanı sıra zihniyet engelinin bulunmasına bağlıdır. Zihniyet engelini yansıtması açısından 1911 tarihli bir fatura büyük anlam taşımaktadır. Anılan faturaya göre sigorta bedelinin helal olabilmesi yani sigorta tazminatını almak hususunda dini bir sakınca bulunmaması, sigorta işlemini yapan şirketin yabancı bir ülkede bulunmasına bağlıdır. Bu fatura; Osmanlı Devleti’nde Müslüman halk arasında sigortacılığın gelişememesinin önemli nedenlerinin başında, dini inanç ve geleneklerin geldiğine işaret etmektedir.
İzmir İktisat Kongresi’nde sigortacılık da görüşüldü
1923 yılında İzmir İktisat Kongresi’nde ele alınan kararlar içinde sigortacılık ile ilgili kararlar da vardı. Kongre’de sigortacılık ile ilgili belirlenen ilke ve kararların, sigortacılık üzerinde daha önce şikayete konu olan hususların giderilmesi amacıyla devlet kontrolünü mümkün kılacak ilke ve kararlar olduğu anlaşılmaktadır.
1908’den sonra sayıları Osmanlı Devleti’nde 120’yi bulan sigorta şirketlerinin 1923’de 93’e indiği görülmektedir. Bu düşüşün nedenleri; Birinci Dünya Savaşı’nın neden olduğu koşullar, Yunanlıların İşgali ve kenti terk ederken çıkarttıkları büyük yangındır. Cumhuriyet’in ilanını izleyen günlerde hükümetin sigorta şirketlerini tescile ve ihtiyat akçesi yatırmağa mecburiyeti, bazı şirketlerin mali durumlarının bozulması, Türkiye’nin iş sahasının daralması, sigortacılık açısından karlı bir faaliyet alanını oluşturan zengin ülke parçalarının sınır dışında kalması, nüfus mübadelesi ve İzmir Yangını nedeniyle mahkemelerden çıkan kararların belirsizliği bu sayının düşmesine hız katmış ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’de faaliyet gösteren sigorta şirketlerinin sayısı 53’e kadar inmiştir.
1920’lerde 10’u Türk, 39’u yabancı toplam 49 sigorta şirketi Türkiye’de faaliyet göstermekteydi. Prim üretimi açısından yabancı şirketlerin payının yerli şirketlerin çok üstünde olduğunu görmek mümkündür.
Cumhuriyet’in ilanını izleyen yıllarda milli sigortacılığın gelişimi yönünde gerek yasal gerek kurumsal önemli girişimler ortaya çıkmışır. 1924’te, 1920 yılında Fransız Urbain şirketi’nin iştiraki ile kurulmuş olan “Milli Sigorta şirketi” Ankara Hükümeti tarafından tanınmış bunun yanı sıra Emtea ve Yol Eşyası Avrupa Anonim Türk Sigorta şirketi ile İtimadi Milli Sigorta şirketi kurulmuştu. 14 Mart 1925’te Güneş Sigorta TAş tesis edilmiş ve bunu 19 Eylül 1926’da Bozkurt Türkiye Umum Sigorta şirketi’nin kuruluşu izlemişti. Bu dönemde Türkiye İş Bankası, bankacılık faaliyetlerinin yanı sıra sigortacılıkla da ilgilenmeye başlamıştı. Acentalık biçiminde başlayan girişimlerini geliştirmiş ve dönemin ilk milli sigorta şirketi olan Anadolu Sigorta şirketi’ni kurmuştur. Dönem İçinde kurulan Türk sigorta şirketlerinin hemen tamamının yabancı ortaklara sahip olduğu da dikkat çekici bir olgudur.
Milli Reasürans Sahnede...
1929’da Türkiye İş Bankası, Milli Sigorta ile Companie Suise de Reassurance ortaklığı olarak Milli Reasürans T.A.ş kuruldu. Milli Reasürans şirketi, sigortacılığın millileştirilmesine zemin ve imkan hazırlamak, reasürans primlerinin imkan nispetinde memlekette kalmasını sağlamak suretiyle döviz tasarrufunda bulunmak ve hazineye gelir temin etmek amaçlarıyla kurulmuştu. Ayrıca 1920’lerde devletçiliğin eşiğindeki Türkiye’de devlete gelir yaratmak, yabancı şirketlerin egemenliğini kırmak ve hükümetin toplumsal ve ekonomik politikalarının araçları olarak kullanılmak üzere tekeller oluşturmak amacı da güdülmekteydi.
1927’de çıkarılan Murakabe Kanunu, Mükerrer Sigorta Kanunu ve 1929’da kurulan reasürans tekeli ile 1930’larda sigortacılık sektöründe gerek girişimci gerek denetleyici olarak devletin rolü artmıştı. 1932 yılı itibariyle Türkiye’de 8’i Türk 29’u yabancı toplam 37 sigorta şirketi faaliyet göstermekteydi. Bu şirketlerin tamamı bütün branşlarda yani yangın, nakliyat, kaza ve hayat branşlarında birden faaliyet göstermemekteydi. Bu şirketlerin en çok faaliyet gösterdiği branş 24 şirket ile yangın branşı idi. Bunu 14 şirket ile nakliyat branşı, 4 şirket ile kaza branşı ve 3 şirket ile hayat branşı izliyordu.
Devletin planlı sanayileşme politikalarını yürütmek üzere 1933’de kurulan Sümerbank tamamen yerli sermayeye dayanmak üzere 1935 yılında Güven Sigorta’yı kurdu. 1936’da ise bir diğer yerli sermayeye dayanan sigorta şirketi olarak Anadolu Sigorta tarafından
Ankara Türk Sigorta şirketi kuruldu.
Bir Avusturya şirketi olan Phenix de Vienne’in Viyana’daki iflası nedeniyle iştirakçileri arasında bulunan Türkiye Milli Sigorta şirketi de zor duruma düştü. Dolayısıyla bu şirketlerdeki hayat portföylerinin Milli Reasürans şirketi’nin müdahalesi ile zarardan kurtarılması üzerine, 1938’de hayat branşı üzerine çalışan şirketlerin riyazi ihtiyatlarının yurt içinde kalması ve bu ihtiyatlarının ulusal amaçlarla kullanılması ve bu şirketlerin faaliyetlerinin daha sıkı denetlenmesi için 3392 sayılı kanun çıkarıldı.
1942’de Doğan Sigorta, 1944’de Halk Sigorta kuruldu. 1945’de serbest reasürans piyasasında faaliyet göstermek üzere İş Bankası, Milli Reasürans şirketi, Güven Sigorta, Anadolu Sigorta ve Ankara Sigorta’nın iştirakleri ile Destek Reasürans şirketi kuruldu. 1947’de Genel Sigorta faaliyete geçti.
Sektör için olumlu bir gelişme :
Zorunlu Kaza Sigortası
1950 ‘ lerden sonra ulaştırma politikalarında karayolu ulaşımının ön plana çıkartılması ve 1953’den itibaren motorlu taşıt araçlarının Zorunlu Kaza Sigortası kapsamına alınması, sigortacılığın gelişmesinde önemli rol oynamıştır.
1950’lerde sigorta sektörü açısından en önemli gelişmelerin başında 1959’da yürürlüğe giren 7397 sayılı Sigorta şirketlerinin Murakabesi Hakkında Kanun gelmekteydi. Bu kanun ile sigorta şirketlerinin ve üretim araçlarının her türlü faaliyetlerini oluşturulacak uzman bir kurul tarafından denetleneceği; sigorta tekniği ve içeriğiyle uyuşmayan, sigortalının hak, hukuk ve çıkarını tehlikeye atan, sigorta şirketlerinin mali yapılarını zayıflatan rekabetin önünü almak amacıyla risturn ve fiyatta indirim yasaklanması; sigorta genel koşullarını standartlaştırmak ve tarife rejimine uygun olarak bir şirketten diğerine değişik şartlar değil, her bir şirket için aynı genel şartlar ve düzenleme uygulamasını sağlamak amacıyla sigorta genel şartlarının, tarife ve talimatnamesinin Ticaret Bakanlığınca düzenlemesi veya onayı, sigorta şirketlerinin bunların dışında muamele yapamayacakları, sigorta şirketlerinin güven telkin edecek niteliklerinin, mali ve teknik yapılarının yeterliliğinin sağlanması ve devamı, sigorta istihsalcileri ile sigorta eksperlerinin mesleki bir düzene bağlanması öngörülmüştür.
Beş yıllık Kalkınma Planları’nda sigorta
Planlı kalkınma döneminde ilk dört plan açısından bakıldığında, özel sigorta sistemine yönelik düzenlemelerin özellikle ikinci planla birlikte gündeme geldiği görülmektedir. 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda özel sigorta sistemine ilgi gösterilmemiş ve hem plan hem de yıllık programlarda bu sisteme yönelik konular yer almamıştır. 2. Beş Yıllık Kalkınma Planı ve 3. Beş Yıllık Kalkınma Planı ile birlikte özel sigorta sistemine yönelik düzenlemeler yoğunlaşılmış ve özellikle İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı dönemi başında DPT tarafından yayınlanmış iki çalışma ve özel ihtisas komisyonu raporlarıyla birlikte sektöre plan dahilinde yer verilmeye başlanmıştır. Planlı dönemde DPT’nin özel sigorta sisteminin sorunlarına yönelik yaklaşımlarını şu şekilde özetleyebilmek mümkündür:
* Sigorta şirketlerinin sayılarının artışının engellenmesi ve birleşmelerin teşvik edilmesi plan dönemindeki en öncelikli sorun olarak belirlenmiştir.
* Bankaların sigorta şirketleriyle haksız rekabete girmelerinin önlenmesi öngörülmüştür.
* Sigorta şirketlerinin tabi olduğu denetleme sisteminin yeniden düzenlenmesi ve tarife sisteminde makul rekabete olanak veren kademeli tarife serbestliği sistemi savunulmuştur.
* Hayat sigortalarının teşvikine yönelik olarak çeşitli vergi muafiyetleri önerilmiş ve bu fonların kalkınmanın finansmanına yöneltilmesi önerilmiştir.
* Reasürans Tekeli’ne yönelik bazı düzenlemelerin yapılması ve tekel hakkının hiç bir şekilde eski işletmeciye kullandırılmamasına yönelik öneriler getirilmiştir.
* Kamu kuruluşlarının sigorta işlerini, aracısız sigorta şirketlerine yaptırması önerilmiştir.
* Türkiye Sigorta ve Reasürans şirketleri Birliği’nin değişen koşullara göre yeniden yapılanması ve sistemin gelişimi ve sorunların çözümüne yönelik politikalar üretebilecek bir biçimde organize edilmesi öngörülmüştür.
DPT’nin sigorta sistemini bir bütün olarak düzenlemeye yönelik geliştirmiş olduğu bu tedbirlerden, sigorta şirketlerinin sayılarının artırılmaması dışında kalan hiçbiri uygulanmamıştır. Pratikte yalnızca şirketlerin sayılarının sınırlandırılmasına yönelik tedbir hayata geçirilmiş, bunların dışında kalan ve sigorta sisteminin problemlerini bir bütün olarak çözmeyi hedefleyen diğer tedbirler uygulamaya sokulamamıştır.
Planlı dönemde cari olarak bakıldığında sigorta sektöründe prim üretiminde bir artış söz konusudur. Reel rakamlar açısından da prim üretiminde küçük de olsa bir yükselme eğiliminin olduğu göze çarpmaktadır. Bununla birlikte üretilen primlerin GSMH içindeki payları yüzde 5 ile 6 arasında değişmektedir. Dönem içersinde özellikle sigorta şirketlerinin sayısının sabit tutulmasına yönelik plan kararının uygulanmasıyla birlikte, aynı dönemde şirket sayısı 38 civarında seyretmiştir. Bu durum rekabeti olumsuz etkilemiş ve prim üretimi yıllık büyüme hızlarındaki düşük gelişme biçiminde sigorta sektörüne yansımıştır. 1963-1983 planlı döneminde sigorta sektörünün reel yıllık ortalama büyüme hızı %6,6 olarak gerçekleşmiştir. Özellikle 1980 sonrası dönemde gerçekleşen büyüme rakamlarıyla karşılaştırıldığında, bu hızın çok düşük kaldığı görülmektedir. Sektörün büyüme hızı 1980-1991 döneminde reel yıllık ortalama olarak %15’lere yaklaşmış, 1991-1996 döneminde, 1994 krizine rağmen %10’a yakın bir büyüme hızı sağlanmıştır.
1980 sonrasında sektör
Sigorta sektörü açısından 1980’li yıllar, devletin sektör üzerindeki göreceli kontrolünün azaldığı ve sektörde liberalleşme hareketlerinin gündeme geldiği yıllar olarak karşımıza çıkmaktadır.
1980 sonrasında ekonomide yaşanan liberalleşme eğilimleri sigorta sektörünü de etkisi altına almıştır. Sektör 1980’lerin sonlarından itibaren liberalleşmeye yönelik bazı düzenlemelere sahne oldu. Sosyal sigorta sistemindeki problemler de özel sigortacılığa çeşitli olanaklar sundu. SSK primlerinin tahsilatından, emeklilik yaşı düzenlemelerine kadar genişletebileceğimiz sosyal güvenlik sistemine ilişkin bu problemler, özel sigorta sektörünün manevra alanını genişletti.
Özellikle AB ile sektörel düzeyde uyum sağlama sürecinde gündeme gelen ve 1980’lerin sonlarında yoğunlaşan liberalleşmeye yönelik düzenlemeleri şöyle sıralayabiliriz:Yeni sigorta şirketlerinin kuruluşunun serbest bırakılması, Yabancı şirketlere yönelik düzenlemeler, şirket sermayelerinin güncelleştirilmesine yönelik düzenlemeler, Serbest Tarife Sistemi’ne geçiş, Hayat-Hayat dışı branşların Ayrılması, Acentelerle ilgili yeni düzenlemeler.
1968-1984 yılları arasında planlı dönemde alınan bir ilke kararı sonucunda sigorta sektörüne yeni şirket girişine izin verilmemişti. Bu 16 yılllık süre içinde yalnızca bazı reasürans şirketlerinin kurulması söz konusu olmuştu. 1980’lerin ortalarından itibaren Hazine’nin yeni şirket oluşumlarına yeşil ışık yakmasıyla birlikte, sektöre yerli ve yabancı sermayenin ilgisi artma eğilimine girmiş ve şirket sayıları 2-3 misline çıkmıştır.
Bu dönemde Batı Sigorta’nın ardından
Commercial Union, Toprak, EGS, Merkez, Universal, Rumeli, Sanko, İhlas, Bayındır, Demir, Ege, Emin, Ticaret, Işık gibi sigorta şirketleri piyasaya girmiştir. Özellikle 1994 sonrası dönemde sektörde faaliyet gösteren sigorta şirketleri sayısındaki artışın kaynağında, mevcut şirketlerin hayat branşından ayrı olarak şirketleşmeye gitmesi olgusuna da dikkat çekmek gerekmektedir.
1990- Serbest Tarife’ye geçiş
Türk Sigorta Sektörü’nde 1990 yılı Mayıs ayında Serbest Tarife Sistemi’ne geçilmiştir. Bu sistem ile sigorta şirketlerine hayat sigortası ve zorunlu sigortalar hariç, serbest prim tarifesi uygulayabilmek hakkı sağlanmıştır.
Sigorta şirketlerinin primlerini zamanında tahsil edebilmesine olanak sağlaması açısından özellikle acentelerle olan ilişkileri ele alan bazı düzenlemelere gidilmiştir. Bu amaçla, 7397 sayılı kanun, 510 ve 529 sayılı KHK ile, 676 sayılı TTK da 537 sayılı KHK düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile primlerin istenilen zamanda şirketlere transferi amaçlanmakta ve yine 1.1.1995’te TTK’nun 1297. maddesinde değişiklik yapılarak, acente, sigortalı, şirket zincirine önemli yaptırımlar getirilmektedir.
Sektörde prim üretimi artışı
1980 sonrası dönemde prim üretiminin reel büyüklüğünde de önemli artışlar gerçekleşmiş ve yıllık ortalama büyüme hızlarına da bu durum yansımıştır. Örneğin 1982 yılında reel prim üretimi yıllık yüzde 21,5, 1985’de yüzde 37,1, 1990’da yüzde 32,3 ve 1993’de yüzde 25,7’lik bir büyüme göstermiştir.
1981-1990 döneminde sektörün reel prim üretimi ortalama yıllık büyüme hızı yüzde 14,7 olarak gerçekleşmiş ve aynı dönem hizmetler sektörünün yıllık ortalama büyüme hızının (yüzde 5,7) çok üstüne çıkılmıştır. 1994 kriziyle prim üretimi büyüme hızı negatife inmiş ve yüzde 8,7 olarak gerçekleşmiş, bunun etkisiyle 1991-1996 döneminde ise reel prim üretimi ortalama yıllık büyüme hızı yüzde 9-8 olarak gerçekleşmiştir. Yine de sektörde prim üretiminin yıllar itibariyle reel anlamda bir artış içinde olduğu açık bir biçimde göze çarpmaktadır. Bununla birlikte üretilen primlerin hizmetler sektörü GSMH’sı içindeki paylarına bakıldığında, 1990’lardan sonra ancak yüzde 1’lere gelindiği görülecektir. Bu durum da sektörün hala yeterli büyüklükte prim üretimi gerçekleştiremediğini göstermesi bakımından önemlidir.
Prof.Dr. Haydar Kazgan, Yrd. Doç.Dr. Alkan Soyak, Murat Koraltürk